Köşe Yazarımız Ertuğrul Dalbastı Sivasspor’un 2022-2023 sezonunun fotoğrafını çekti. İşte o yazı;
Sivasspor, 2022/23 sezonuna vereceği final, önceki sezonlardan daha yoğun oluyor. Önce Sivasspor’da 19 yıldır başkanlık görevi yürüten Mecnun Otyakmaz kongre kararı aldığını ve göreve aday olmadığını açıkladı. Ardından 7 Haziran’dan takımın başında 4 yıldır görev yapan Rıza Çalımbay görevden ayrıldığını basına açıkladı. Her iki gelişme de tazeliğini korurken, gerek Sivasspor yönetiminden, gerek Rıza Çalımbay cephesinden gerekse Mecnun Otyakmaz cephesinde peşisıra farklı açıklamalar geldi. Tüm bu belirsizlik ortamı, bir anlamda Sivasspor’un geçirdiği sezonun sonucuydu. Sivasspor da tıpkı gerek kongre gerekse teknik adam meselesinin yaşadığı grift ve karmaşık durumu sezon içerisinde yaşadı. Peki Sivasspor’un 2022/23 sezonu nasıl geçti?
Sivasspor geçtiğimiz sezona son kupa şampiyonluğu apoleti ve Avrupa biletiyle başladı. Transferlerin çok azının yetiştiği kamp çalışmalarının ardından 30 Temmuz’da sezonu Trabzonspor’la oynadığı Süper Kupa finaliyle açan Sivasspor, bu maçta takımın hazır olmaktan ne kadar uzak olduğunu göstermişti. Ardından Süper Lig sezonunu açmasıyla birlikte bu hazırlıksızlığın örneklerini orada da veren Sivasspor, Avrupa’da Malmö’ye de elenmesinin ardından, Ekim ayına kadar ligde galibiyet yüzü göremedi. Bu dönemde Sivasspor’un yaşadığı en önemli eksiklik zannımca saha içinde bir liderin olmayışıydı. Geçtiğimiz sezon orta sahanın amiral gemisi olan Fayçal Fajr ve hücum aksiyonlarının organizatörü Max Gradel’in başrolünde olduğu setlerle skora giden Sivasspor, yeni sezonda hem ön alanda çoğalma hem de oyunu geriden ön alana taşımak noktasında eksiklik yaşadı. Bu dönemde Gradel’in form düşüklüğünün de etkisinin çok olduğunu söylemeden geçmemek gerekiyor. Savunmada da bireysel performansların düşüklüğü sayesinde puan ve puanlar alabileceği maçlarda eksiklik yaşayan Sivasspor, bu dönemde Avrupa’da aldığı Cluj galibiyeti dışında galibiyet almıyordu ve hiçbir maçta bir golün üstüne çıkamıyordu. Yaşadığı bu saha içi liderlik sıkıntısını Başakşehir maçında gösterdiği performansla takımına galibiyeti getiren Dia Saba çözdü. Kendisine biçilen rolün de üstüne çıkarak bireysel becerileriyle bu dönemde oynanan Başakşehir ve Giresunspor maçlarında alınan galibiyetlerin başrolünde olan Saba, kenarlarda denenmesinin ardından nihayetinde 4-2-3-1’in on numarasında kendisine yer buldu. Ligde Dünya Kupası arasına değin Sivasspor tam anlamıyla bir istikrar ortaya koyamasa da, Avrupa’da Sivasspor’un oynadığı oyun galibiyete ulaşmak noktasında iyi bir formül olmayı başardı. Dia Saba’nın da katkısının büyük olduğu bu maçlar sonucunda Avrupa Konferans Ligi G grubunu lider tamamlayarak Son 16 turuna direkt gitmeyi başaran Sivasspor, buna karşın ligi 15 puanla düşme potasında, 17. sırada tamamladı.
Ocak ayında Sivasspor’un bence en önemli kaybı Dia Saba oldu. Transfer edildiği günden itibaren bu transferin uzun vadeli olmadığı ayan beyan belli olan İsrailli, nitekim ailevi sebepler gerekçesiyle Sivasspor’a veda etti. Bu veda, Sivasspor adına hem bir oyun istikrarını, hem de saha içi liderini kaybetmesine sebep olacaktı. Devre arasında Caicedo ve Saiz’i transfer eden Sivasspor, bu dönemi aslında nispeten iyi değerlendirecekti. Deprem felaketi ligleri de sarsana kadar ikinci yarıda 3 galibiyetlik ve 2 mağlubiyetlik bi tablo ortaya koyan Sivasspor, depremin sonucunda verilen aradan hemen önce Beşiktaş’ı 1-0 mağlup ederek önemli bir puan almıştı.
Verilen aranın ardından ilk haftayı bay geçen Sivasspor, Mart ayında önce Karagümrük’e 4-3 mağlup oldu, ardından Fiorentina karşısında iyi direnç gösterdiği bir maçta deplasmanda 1-0 mağlup oldu. Bu maç ve hemen ardından İstanbulspor maçında çok profesyonellik dışı iki kırmızı kart alan Max Gradel, inişli çıkışlı grafiğinin bu sorumsuzluğu ile birleşmesi sonucunda, bence Sivasspor’da zaman zaman elde etme imkanı bulabileceği liderliği sonsuza kadar kaybetti. Bu dönemde formunu yükselten Samu Saiz ise, Sivasspor’un devamında ligde idare eder konumda olduğu, Kupa’da da Fenerbahçe’ye elendiği bu sürecin en önemli kazanımı oldu.
Gelinen noktada Sivasspor, Süper Lig’den düştükten sonra tekrar çıktığı son sezon olan 2017/18 sezonundan beri ilk kez bu kadar kötü bir derece elde ederek, ligi 14. sırada tamamladı. Benim bulunulan sırayla ve elde edilen başarıyla ilgili hiçbir eleştirim yok, zira kadro kalitesinden, reel rakamlardan bahsedildiği Sivasspor için az çok yazılıp çizilebilecek olan budur. Ancak Rıza Çalımbay dediğimiz zaman bir futbol efsanesini, Süper Lig tarihinin en çok maça çıkmış futbolcusunu ve bir Anadolu takımını üst üste üç sezon Avrupa Ligi’ne götüren teknik adamını anlıyorsak, sizin bir Rıza Çalımbay ekolü ortaya koymanız gerekiyor. Geçmişte Kupa kazanan, Avrupa’ya giden pek çok takımımız oldu, bugün kapanmış olan Gaziantepspor, Amatör liglerin kapısında olan Eskişehirspor ve 2. ligde sayısız kez değişen adıyla Ankaraspor, Avrupa’da mücadele ettiği yıllardaki adıyla Osmanlıspor gibi. Şimdi bu takımlar birer istikrarsızlık örneğiyse, yıllardır yönetim değişikliği yaşamayan, mali dengesizliklerle boğuşmayan, çok sonradan katıldığı bu ligde kalıcı olmayı başaran bir takım, neden bir adım ötesini hayal edemez? Neden bunun olabileceğine arkasında binlerce insanı inandıramaz? Neden Emre Gökay gibi değerlerini on binlik tribünlerin önüne çıkarıp, “Sivas deplasmanı” kavramını yalnızca bir hava durumundan ibaret olmadan “can they do it on a cold rainy night in Stoke?” gibi oyunuyla, taraftarıyla ve teknik direktörüyle birleştiren bir zorluk emaresine dönüştüremez? Kendi blogumda Fenerbahçe için yazdığım yazıda, orada yaşanan dilemmayı bir olağan genel kurulun süzgecinden geçirmek gerektiğini yazmıştım. Aynı şeyi Sivasspor’dan da bekliyorum. Bir olağanüstü genel kurulun, çok adaylı katılımcı bir Sivasspor delegasyonunun süzgecinden geçebilecek olan bir genel kurul hem bir isteği tazeler, hem de geleceğe umutla bakılmasını sağlar. Umarız bu süreç Sivasspor için en iyi şekilde işler.